15 Mayıs 2008 Perşembe

Fotoğraf hakkında bir iki alıntı ...

Fotoğraf; ışıkla yazmak demektir, kökü Yunanca bir kelimedir.Yani fotoğrafın en temelinde önce ışık vardır. (Alıntı)

Henri Cartier Bresson’a göre fotoğraf çekmekte belirleyici olan"hareket"tir. Bu; eylemin zirveye ulaştığı, tarihin yazıldığı veya fotoğrafı çekilen kişinin yüzündeki ifadenin açığa çıktığı andır.(Alıntı)

Bu tanıma göre, fotoğraf kimi zaman bir belgesel olacak, kimi zaman çocuğunuzun attığı ilk adım olacak, kimi zaman bir sinek kuşunun havada asılı kalarak avlandığı andaki bir görüntüsü olabilecektir.Ama durağan belgesel çekimler dışında , önemli bir ana tanıklık etmesi fotoğrafın en belirleyici unsurlarından biri olacaktır. Bunu sağlamanın yolu doğru zamanda-doğru yerde olmak olabileceği gibi, şanslı anlar da bu anın yakalanmasına yardımcı olabilecektir.

Son olarak, bir meşhur söz ile alıntıları bitiriyorum: Bir fotoğraf (resim) bin sözcüğe bedeldir.

3 Mayıs 2008 Cumartesi

Mersin - 4.Bölüm

Mersin
40Haramiler ve MFD Buluşması
26-29 Ekim 2007

2nci gün akşam, yine MFD'de programımız var, bu defa ben, HDR konusunda bir anlatım ve sunum yapıyorum. Tarsus gezisinde çektiğimiz karelerden örnek uygulamalar da yaparak, sanırım faydalı bir çalışma ile günü tamamlıyoruz.

Gezimizin 3ncü gününde programın Cennet-Cehennem ve Astım Mağaraları ile Kız Kalesi olduğunu söylüyor bize gezi boyunca bulunmaz bir şekilde eşlik eden MFD'den dostlarımız ve yine sabah erkenden yola koyuluyoruz, mağaralara varmadan mükellef bir sabah kahvaltısı yapılıyor yol üzerindeki yayla gibi bir mekanda. Bir yandan da Akdeniz ayaklarımızın altında, tepemizde ise çiçekler, asmalar, üzüm salkımları.






Bir ara, bir Arap bülbülü farkediyorum yakınımda, kuşlar özel merakım ya, bir de ilk gün gelir gelmez yayla gezisinde peşine düşmüşüm ama yakalayamamışım bir pozunu, öyle olunca ben kahvaltıyı filan unutup Arap Bülbülü'nün peşinden koşturuyorum aşağıda ağaçların arasına, kahvaltıyı filan unutuyorum, zaten hala aklımda orada o kuşun peşindeyken kahvaltıyı sindire sindire yapamadığım :)
Ama kuşu da yine de doğru dürüst çekemiyorum, zaten ancak Mart 2008'de farkedeceğim gibi, 400mm lensi kalitesiz bir UV filtre yüzünden 5-6 ay hamal gibi boşuna taşımışım sadece, en elle tutulan çekimi bu aşağıdaki kare oluyor.



Kahvaltı sonrasında Cennet-Cehennem çöküklerine doğru yola çıkıyoruz. Cennet Çöküğü isminin aksine Cehennem çöküğünden çok daha fazla büyük , derin ve yorucu, zaten Cehennem çöküğüne inilmiyor , sadece yukarıdan seyredilebiliyor, bu nedenle çekimlerimin hemen çoğunu, hem fotoğraf olarak da daha güzel poz veren Cennet Çöküğü'nde gerçekleştiriyorum.

Cennet-Cehennem çökükleri ve Astım mağarası Silifke yakınlarında.

Fotoğraflarını aşağıda göreceğiniz Cennet çöküğü, bir yeraltı deresinin yolaçtığı kimyasal erozyonla tavanın çökmesi sonucu meydana gelmiş büyük bir çukurdur. Elips biçimindeki ağız kısmı çapları 250 m ve 110 m olup derinliği 70 metredir. Çökük tabanının güney ucunda 200 m uzunluğunda ve en derin noktası 135 m olan büyük bir mağara girişi ve bu mağaranın ağzında küçük bir kilise vardır.

Kilisenin giriş kapısı üzerindeki 4 satırlık kitabede, bu kilisenin V.yy’da Paulus adında dindar bir kişi tarafından Meryem Ana’ya ithafen yaptırılmış olduğu yazılmaktadır.

Cennet çöküğünün içine her biri oldukça geniş 452 basamaklı taş bir merdivenle inilir. Kiliseye 300. basamakta varılır. Kiliseden sonraki mağaranın bitim noktasında mitolojik bir yeraltı deresinin sesi duyulur.

Biz mağaranın en ucuna kadar bu 452 basamaktan inip-çıktık, herhalde böyle bir yorgunluğu tarif edemem, yukarıya çıktığımızda soluk soluğayız, yukarıdaki alanda neyse ki dinlenme yerleri var, soğuk ayranları peşpeşe yuvarlıyoruz bu yorgunluk üzerine. Fotoğrafları ise hemen aşağıda izleyebilirsiniz.















Cennet mağarasından nefes nefese çıktıktan sonra, yukarıda bahsettiğim gibi, ancak bir kaç soğuk ayran ve sonrasında biraz çay içtikten sonra yeniden enerjimizi topluyoruz, çünkü birazdan başka bir mağaraya, bu kez astım mağarasına ineceğiz. İki mağaranın arası yaklaşık 300 metre, mola bittikten sonra oraya doğru yürüyoruz.

Astım Mağarası, Mersin Erdemli-Silifke hattı üzerinde, Cennet-Cehennem çöküklerinin 300 m güneybatısındadır. Yani aynı alanda bu üç yeri birden görebilmek mümkün. Mağaraya inebilmek için içine döner bir demir merdiven yerleştirilmiş, döne döne iniyorsunuz 75 basamak civarı, dokuya yakışmasa da pek başka bir yolu da yokmuş ki böyle bir çözüm bulunmuş belli. Birbirine bağlantılı, toplam uzunluğu 200 metreyi bulan galerilerde çeşitli sarkıt ve dikitler var, o demir dönen merdivenden inince görülen manzaralar gerçekten etkileyici. Mağaranın astımlılara iyi geldiğine inanılıyor , her yerde bir şeye inanıldığı gibi. Nemli bir havası var , ortalama havasının %90 nemli olduğu söyleniyor.. Mitolojide de ejderha Typhoon'un mekanı olarak kabul edildiği söyleniyor. Yine halkımız, çalışıp kazanmak yerine olur olmaz yerde dilek tutup beleş beklenti içine girdiği gibi, buralarda da dilek tutarmış, o yüzden dilek mağarası da denilirmiş.

Astım mağarasının sarkıt ve dikitleri bana göre de fotoğraf için son derece güzeller, cennet mağarası büyüklüğünün ihtişamı ile etkilerken, astım mağarası ise estetiği ile etkiliyor. Ve işte bu mağaradan fotoğraflar da sıradakiler... İzleyelim...








Ve Cennet Mağarası ve Astım Mağarası'ndan birer kolaj denemesi.




Astım mağarasını da dolaştıktan sonra, elbet yine dinlenme molası. Benim tavsiyem gezi programınıza Mersin ve bu mağaraları alırsanız, önceden bol bol merdiven inin çıkın, antrenmanlı olun, yoksa çok zorlanabilirsiniz :)

Nitekim ekip de genel olarak epey yorulduğu için, tekrar mola ve sohbet faslı.







Dinlenme faslından sonraki durağımız ise Kız Kalesi.

Kız Kalesi

Mersin-Erdemli-Silifke karayolunun 60. km’sinde Kızkalesi beldesindedir. Roma ve Bizans dönemlerinde yoğun olmak üzere, Islami devirlerde de iskan görmüştür. Nekropol alanından çıkarılan eserlerden burada ilk yerleşimin MÖ 4. yüzyıla ait olduğu anlaşılmıştır. Herodot bu kenti Gorges adında Kıbrıslı bir prensin kurduğunu yazar. Korykos, Kilikya bölgesinin bir liman kenti olduğundan çok el değiştirmiştir. MÖ 4. yüzyılın sonunda Seleukhos Nikator Silifke kentini kurduğunda, Korykos’u yönetimi altına almıştır. Kent, MS 72 yılında Roma egemenliğine girmiş ve 450 yıl Roma yönetimine bağlı kalmış, bu dönemde tarım alanında büyük bir gelişme göstererek zeytinyağı ihraç merkezi olmuştur. Bizanslılar zamanında Arap istilalarına karşı etrafı kuvvetli surlarla çevrilmiştir. 13. yüzyılda Kilikya Ermeni Krallıkları döneminde önemli bir ticaret limanı olmuş, Ceneviz ve Venedik gemilerinin uğrak limanı durumuna gelmiştir. Korykos 1448 yılında Karamanoğlu ibrahim Bey tarafından ele geçirilerek, yeniden imar edilmiştir.
Kare planlı kale, içiçe iki sıra surdan oluşmaktadır. Etrafı hendekle çevrilmiştir. Kaleye giriş bugün mevcut olmayan hareketli bir köprüyle sağlanmakta idi. Bugünkü, haliyle kale, tipik Orta Çağ mimari özelliklerini yansıtmaktadır.

Korykos kıyı kalesinin 200 m açığındaki küçük adacık üzerindeki kaleye Kızkalesi denilmektedir. Büyük bölümü ayakta olan Kızkalesi’nin kuzey ve güney uçları sekiz kuleyle korunmuştur. Kalenin dış çevre uzunluğu 192 m dir. Kızkalesi ile kıyıdaki kale denizden bir yolla bağlanmış, denizden gelecek saldırılara karşı önlem alınmıştır. Karamanoğlu ibrahim Bey tarafından 1448 yılında onarılan Kızkalesi bugün Mersin turizminin sembolü haline gelmiştir. Turistlerin yoğun ilgisini çeken kaleye, kıyıdan balıkçı motorları ile geçilmektedir.(alıntı)

Bu tanıtımdan sonra başka şey söylemeye gerek var mı bilmem. Kız Kalesi , hele de gün batımında gerçekten güzellik üzerine güzellikler sunuyor fotoğraf meraklılarına, dalgaların melodisiyle bir güzellik karşınızda duran.

Fotoğrafladık elbet çeşit çeşit, poz poz, buyrun izleyin.











Gerçekten görülmeye değer, gezilmeye değer. Kız Kalesi çok ama çok fotojenik bir tarihi miras.

Gezimizin 3ncü günkü bölümünü de tamamladıktan sonra dinlenmeye çekildik. Aynı akşam Adnan bizi evinde misafir etti, orada da konu fotoğraftı, güzel bir sohbet muhabbet faslından sonra, ertesi gün artık son günümüzdü ve son gün Mersin'in içinde gezecektik. 1nci bölümde bahsettiğim balık pazarına da son gün uğradık, oradaki esnafı gerçekten olumsuz buldum. İnsan yabancılara bari belli bir nezaket içinde davranır. Onların adına üzüldüm ama bu konuyu her yerde de anlatmaya karar verdim. Dediğim gibi, Mersin'de gezecekseniz balık pazarına uğramayın, özellikle de yanınızda hanım misafirler ya da arkadaşlarınız varsa.

Son gün sabah, Mersin'de sahil şeridi boyunca yürüyüşler yaptık, sahilde bir çay bahçesinde çay içtik, sohbet ettik, yine sahildeki lunaparkı bir süre gezdik, Mersin çarşılarında dolaştık, 29 Ekim günü olduğu için tören dönüşü çarşı izninde olan askerlere ve bahriyelilere rastladık. Çocuklar ellerine Türk Bayrağı motifli balonlarla sevinç içinde geziyorlardı.

Son olarak, bir hoşgörü sembolü olan karma kabristana gittik. Burada müslüman, hristiyan ve musevilere ait mezarlar, aynı kabristan içinde, koyun koyuna, kucak kucağa idi, sanırım tüm dünyanın örnek alması gereken bir görüntü. Son derece etkileyici idi bana göre.

Aşağıdaki fotoğraflar artık dönüş yoluna girmeden önce, Mersin'de geçirdiğimiz son günün fotoğrafları.

Dolaşırken karşımıza çıkan bir Yusufçuk, makro lensimiz o anda hemen takılamasa da, görüntüyü yine de kaçırmak istemedim.



Liman'dan görüntüler...





29 Ekim törenlerinden sonra çarşı izninde sahilde gezen bahriyeliler ...



Ve son gün yine her zamanki gibi MFD'li fotoğraf dostlarımızla birlikte idik. Mersin'li misafirperver dostlarımız ...











Mersin'de son gün gezerken gözümüze çarpan son karelerden ...






Ve son olarak hoşgörünün en güzel tablosu. Üç dinin mensupları aynı kabristanda yanyana...



Nihayet yaklaşık 4 gün süren gezimiz sonunda, arkamızda şükranla anacağımız yepyeni dostlar bırakıyoruz, bir daha görmek ve gitmek ümidi içimizde olarak.

Girerken söylediğim gibi, bizim Anadolu'muzdan halen öğrenecek çok şeylerimiz var. Onlar güzel insanlardı, bizleri çok güzel ağırladılar, biz de ülkemizin bu güzel coğrafyasında, fotoğraf ve dostlukla dolu çok güzel 4 gün geçirdik.

Herkese tekrar teşekkür ederim.

Hoş Geldiniz

Bu sayfada, fotoğraflarımı, gezi notlarımı, ayrıca ilgi duyduğum, araştırdığım ve derlediğim, fotoğraf konusundaki bazı bilgileri bulacaksınız. Umarım beğenirsiniz.

Fotoğraflarımı, gezi notlarını ve bilgileri daha geniş bir halde sunmayı hedeflediğim kişisel web sayfama ise http://www.suleymanucar.com adresinden ulaşabilirsiniz.

---------------------------------------------------------------------------
Yasal Not: Sitede yayınlanan tüm fotoğrafların hakları Süleyman Uçar'a aittir.
Fotoğrafların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.